2 Haziran 2017 Cuma

“İslam Tarihinin İlk Döneminde Arap-Mevali İlişkisi” İsimli Eserin Değerlendirilmesi

Şehba Yazıcı
            Adnan Demircan, İslâm Tarihi’nin İlk Döneminde Arap-Mevali İlişkisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2015; 173 sayfa.
            Hz. Peygamber, yüce Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştırmaya başladığında Araplarda bir yenilik olarak kabilelerden ziyade bireylere seslenmiştir. Bu seslenmelere kulak verenler, belki de ilk defa kabilelerinden ayrı bir karar alarak Müslüman saflarına katılmışlardır. Onun vefatından sonra ise Arapların önceki kabile anlayışlarının devam ettiği ve giderek güçlendiği görülmektedir.

Raşid halifeler döneminde yapılan fetihlerle Araplar, daha yeni bir durumla karşılaşmış ve Arap olmayan milletlerle bir arada yaşamayı tecrübe etmeye başlamışlardır. Bu durum hâkim güç olan Arapların, bazı hakları kendilerinde görmelerine neden olmuş ve mevâli denen sınıf, bazı haksız uygulamalara maruz kalmıştır. Öte yandan bu uygulamaların abartıldığı ve özellikle Emevî döneminde meydana gelen isyanlarda mevalinin katılımı göz önünde bulundurularak onların tam bir zulüm altında yaşadıklarına dair bir görüş savunulmuştur. Yazar, bu eserinde mevalinin İslâm öncesinden başlayarak İslâm devletleri içindeki konumunu incelemiş ve devlet-mevâli ilişkisini ve bu ilişkinin varyantlarını tespit etmeye çalışmıştır.
Yazar, “mevâli” kavramını kısaca Müslüman olan gayrı Arap unsurlar şeklinde tanımlamıştır. Yoğun fetih hareketlerinin yer aldığı Hz. Ömer döneminde fethedilen bölgelerin bir kısmında yerleşik halkların Arap olmaları, konuyu daha çok Emevî devleti çerçevesinde işlemeyi gerekli kılmıştır. Nitekim mevâli nüfusunun arttığı ve onlarla ilgili birçok düzenlemenin yapıldığı süreç daha çok Emevî iktidarına müsadiftir. Yazara göre mesele, bazı kaynakların savundukları gibi katı bir ırkçı politika çerçevesinde değerlendirilemeyeceği gibi, bazı kaynakların ifade ettiği gibi İslâm dininin gereği olan uygulamalar olarak da değerlendirilemez. Burada uygulanan siyasetin sebepleri ve sonuçları ırkçılık ve dine bağlılık gibi iki uç sebepten uzak değerlendirilmelidir. Yazara göre, Emevilerin mevaliye yaklaşımı, devletin resmî politikası olmaktan ziyade hâkim sınıf ile diğer güç odakları arasındaki rekabetin bir yansımasıdır.
            Yazar, İslâm’dan önce Araplar arasında “velâ” kavramının kullanımlarını ve bunların İslâm döneminde devam eden çeşitleri ile İslâm’ın doğuşuyla meydana gelen yeni velâ çeşitlerini irdelemiştir. Böylece gayrı Arap olan bu kesime neden mevali dendiğinin sebeplerini tespit etmeye çalışmıştır. Arapların bu kesime koyacak isim bulamadıkları ve bu yüzden Kur’an’daki bir ayete (Ahzâb 33/5) nispetle mevali dediklerine dair görüşü eleştirmiş ve bu milletlerin soyları ve millî kimliklerinin olmayacağının düşünülemeyeceği gerekçesiyle gayrı makul bir yaklaşım olarak değerlendirmiştir. Diğer bir görüşe göre fethettikleri yerlerde halkı köleleştirme imkânları varken özgür bıraktıkları için söz konusu kesim mevali ismini almıştır. Ancak bu görüş de mevâli isimlendirmesini açıklamakta yeterli olmamaktadır. Nitekim fethedilen yerlerin bazılarının barış yoluyla elde edilmesi bu görüşü geçersiz kılmaktadır. Diğer bir görüş ise Vagleri’ye ait olup, kavramın İslâm’dan önce kullanılan câr mevlalığından hareketle ihtida olayını himaye talebi izlediği için bu ismin verildiği şeklindedir.
            Yazar, Araplar için diğer milletlerin üç şekilde sınıflandırılabileceğini ifade etmiştir. Buna göre Arapların dışında kalan ve Müslüman olan acemler bir grubu, zimmet ehli olup Arap hâkimiyetini kabul edenler bir grubu, İslâm hâkimiyetini kabul etmeyerek Müslümanlara savaş açanlar da diğer grubu teşekkül etmektedir.
Hz. Peygamber, Arapların kendi içinde meydana gelen köle, kölelikten azad edilmiş mevali ve hür olan sınıfı bir tutarak toplumu homojen hale getirmeye gayret etmiştir. Buna örnek olarak yazar, Hz. Peygamber’in, “Cennet üç kişinin özlemi içindedir: Ali, Ammar ve Selman.” hadisini zikretmiştir. Böylece Hz. Peygamber tarafından, Arap olmayan Selman, hür olan Ali ve hür kategorisinde sayılmayan Ammar bir tutulmuştur. Bu durumda Hz. Peygamber’in mevaliye yönelik ayrımcı bir uygulamasının olmadığı görülmektedir. Sosyal hayatta böyle bir ayrımdan söz edilemeyeceği gibi idarî olarak da Hz. Peygamber’in böyle bir ayrıma gitmediği görülmektedir. Onun atamalarında esas olan liyakattir. Bu uygulamalar ilk halifelerce de benimsenmiş ve mevali, Hz. Peygamber döneminde edindiği konumu sürdürmüştür. Öte yandan yazar, Arapların diğer milletlerden üstün olduklarını benimseyen zümrenin Hz. Osman döneminde meydana gelmeye başlayarak, Emevîler döneminde yaygınlık kazandığını ifade etmiştir. Hz. Ali’nin, kendisine gelen birisi Arap, diğeri mevaliden olan iki kadına eşit miktarda para verince, Arap olan kadının itiraz etmesini yazar, toplumda Arap sınıfın kendilerini fatihler olarak daha fazla hak sahibi gördüklerini gösteren ilginç bir örnek olarak değerlendirmiştir. Aslında problem Kureyş’in kendisini diğer kabilelerden üstün görmesiyle başlamış, zamanla kabile üstünlüğünden ırk üstünlüğüne geçiş yapılmıştır.
Araplar diğer bölgelerde meskûn halkla kaynaşmış ve Abdülmelik döneminde divanların ve paraların üzerindeki yazıların Arapçalaştırılması önemli bir değişim süreci olmuştur. Ancak İran gibi milliyetçi anlayışa sahip olan milletler Araplaşmayı reddetmişlerdir.  
Emevîlerin mevalilere uyguladıkları bazı politikalar, bu sınıfla Arapların belirgin biçimde ayrılmalarına sebep olmuştur. Bunların en önemlisi Emevîlerin Müslüman oldukları halde Arap olmayan bireylerden cizye almaya devam etmeleridir. Bunun dışında başka vergiler de ihdas edilerek, mevaliler bunlarla yükümlü tutulabilmiştir. Vergi tahsilinde uygulanan yöntemlerin sert ve cebrî olması mevali sınıfını rahatsız eden bir durumdur. Haccac’ın mevalileri zorla tehcir etmesinin de tesiri küçümsenmemelidir. Ömer b. Abdülaziz bu uygulamaların büyük bir kısmını kaldırarak mevali sınıfını rahatlatmışsa da, ondan sonra sistem, eski haline dönmekte gecikmemiştir.
Emevî döneminde sosyal hayatta da Arap-mevali farkından söz etmek mümkündür. Ancak bu tür rivayetlerde abartılı ifadelerin bulunabildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Üstelik sosyal hayatta meydana gelen tüm sorunları Emevîlerin tesis ettikleri yasalara bağlamak doğru değildir. Mesela Arapların kızlarını mevaliyle evlendirmemelerinin devlet eliyle bir yaptırımı yoktur. Sadece toplumda böyle bir tercihin söz konusu olduğu söylenebilir. Hatta mevalilerin bile Araplarla yapılan evliliklere olumsuz baktıkları görülmektedir. Yazar, bu tür rivayetlerin İbn Abdirabbih tarafından rivayet edildiklerine dikkat çekmektedir ki onun Emevilerin mevali politikaları hakkında genel bir olumsuz tavır takındığı görülmektedir.
Yazar idarî hayatta, iddia edilenin aksine, mevalinin yer aldığını ifade etmiş ve vali, komutan, hacip, kadı, vergi ve zekât memuru olarak görevlendirilen mevalinin isimleri ve görevlerini sıralamıştır. Özellikle divanlarda yoğun bir mevali görevlendirmesi söz konusudur. Yazarın vurguladığı bir husus da idareci ve görevlilerin davranışlarının merkeze rapor edilmesi işinde çalışan divanü’l-berîd teşkilatında mevali-Arap ayrımının yapılmamasıdır. Yazara göre bu görevlendirmeler, Emevîlerin kendilerine sadık olan adamlarını sırf Arapçılık duygusuyla dışlamadıklarını göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
Mevâlinin zanaatkârlıkta ünlü oldukları bilinmektedir. Ancak yazar, Arapların savaşmaktan başka bir şey bilmediklerinin iddia edilerek, tüm zanaatların mevaliye hasredilmesinin doğru olmayacağı yönünde bir uyarıda bulunmuştur. Hadis, Fıkıh, kıraat, tefsir, Arap şiiri, musiki gibi muhtelif alanlarda mevali, önemli katkılarda bulunan bir kesimdir. Arap dilbilgisi hususunda ekol kabul edilen Sibeveyh’in mevaliden olması oldukça dikkat çekicidir. Mevalinin bilhassa hadis ilminde temayüz ettikleri görülmektedir. Esasen yazar, mevalinin ilmî alanda oldukça parlak bir kariyere sahip olduklarını vurgulamıştır. Nitekim ortaya çıkan dinî mezheplerin bir kısmının kurucuları mevaliden olup katılımcıların da büyük bir bölümü mevalidendir. Dönemin önemli dini gruplarından olan Mu’tezile ve Cebriyye’nin kurucularının mevaliden oldukları hatırlanmalıdır. Üstelik Cebriyye’nin dinî yaklaşımlarına Muaviye’nin destek verdiği görülmektedir.
Toplumda ve toplumla ilgili her meselede bulunması kaçınılmaz olan mevali, devlete karşı girişilen büyük veya ufak çaplı isyanlarda yer almışlardır. Bu durumu ırkçı bir anlayışla değerlendirmek mümkün olmamaktadır. Mevali toplumun bir parçasıdır ve bazı hususlarda Araplardan farklı muamele görmeleri, onlar ve Arapların etkileşimini engelleyen bir bariyer olmamıştır. Mesela mevaliye has olan Mihrican ve Nevruz bayramı etkinliklerine Arapların da katıldıkları görülmektedir.
Mevalinin iştirak ettiği isyanlar incelendiğinde ise çıkış noktası eşitlik ilkesi olan isyanlara rağbet ettikleri anlaşılmaktadır. Bu durum Emevî halifelerinin halkla diyalog kurmak yerine, genellikle baskıyı tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Yazar İslâm tarihi okuyucu ve araştırmacılarının ihtiyatlı karşılaması gereken rivayet türlerini ortaya koymuş ve kasıtlı olarak bazı rivayetleri esas alarak keyfî yorumlamalarda bulunmaya karşı uyarıda bulunmuştur. Sübjektiflikten kurtulamamanın daha çok eski kuşak oryantalistlerde görüldüğünü ifade eden yazar, mevali hususunu esas alarak objektif bir tutumun gereğini ortaya koymuştur.

                                                                                                

4 yorum:

  1. [Kureyş’in kendisini diğer kabilelerden üstün görmesiyle başlamış, zamanla kabile üstünlüğünden ırk üstünlüğüne geçiş yapılmıştır] peki neden Kureyş kendisini diğer kabileler den üstün görüyordu ?

    [Mesela Arapların kızlarını mevaliyle evlendirmemelerinin devlet eliyle bir yaptırımı yoktur. Sadece toplumda böyle bir tercihin söz konusu olduğu söylenebilir. Hatta mevalilerin bile Araplarla yapılan evliliklere olumsuz baktıkları görülmektedir.] Zengin kadın fakir adam ile evlenmek sedece filmlerde 🙄 aslında bu Arap kızların tepkisi bana Hz Zeynep ile Zayid meselesi hatırlatıyor..... Acaba gerçek sebepler nedir ? Farklı ırktan/kabile ten dolayi yoksa farklı sınıflardan dolayı?

    YanıtlaSil
  2. İşi ekonomiye bağlayacaksın yine sanırım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 🙂 Hocam aslında demek istediğim insanoğlunun tek meselsi güçtür...Gücü elde edip diğerlerinden üstün olup, diğerleri kendisine bağımlı kılıp, onların kaderlerini takdir etmek yani Rableşmek istemektedir. ve gücü elde etmek için ekonomi en etkili ve önemli bir faktördür. Güç başka yollardan da elde edilebilir : bazen bilgiyle ,bazen politika ile , bazen yetenekle, bazen silahla. ırki üstünlük de arkasında bir sürü sebep olabilir ama bunlarin arkasında tek sebep güçtür. İki kişi, kadın erkek arasındaki ilişki bile güç dengesi (balance of power/ توازن القوى) üzerine. Vallahu Alam hocam . Benimki sedece bir yorum 😊

      Sil
  3. Kureyş'in başından beri siyasi bir üstünlüğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslam'dan önce de durum böyleydi. Bunun kültürel, sosyal, "ekonomik" birçok nedeninden söz edilebilir. İkinci soru daha zor :) Sınıf farklılıkları -istemesek de- hayatın bir gerçeği. Burada mevalinin kendine özgü, Arapların da kendine özgü bir sınıf olduklarını, bu durumun yasalarla ve devlet eliyle değil toplumda farklı grupların yaşamasının zamana yayılmış bir sonucu olduğunu söyleyebilirim ancak. En azından benim kitaptan anladığım buydu. Sınıflaşmanın ekonomik boyutunu tespit etmeyi işin uzmanına bırakıyorum :)

    YanıtlaSil

Yazarlar