Adnan
Demircan, İslâm Tarihi’nin İlk Döneminde
Arap-Mevali İlişkisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2015; 173 sayfa.
Hz. Peygamber, yüce Allah’tan aldığı
vahyi insanlara ulaştırmaya başladığında Araplarda bir yenilik olarak
kabilelerden ziyade bireylere seslenmiştir. Bu seslenmelere kulak verenler,
belki de ilk defa kabilelerinden ayrı bir karar alarak Müslüman saflarına
katılmışlardır. Onun vefatından sonra ise Arapların önceki kabile
anlayışlarının devam ettiği ve giderek güçlendiği görülmektedir.
Raşid
halifeler döneminde yapılan fetihlerle Araplar, daha yeni bir durumla
karşılaşmış ve Arap olmayan milletlerle bir arada yaşamayı tecrübe etmeye
başlamışlardır. Bu durum hâkim güç olan Arapların, bazı hakları kendilerinde
görmelerine neden olmuş ve mevâli denen sınıf, bazı haksız uygulamalara maruz
kalmıştır. Öte yandan bu uygulamaların abartıldığı ve özellikle Emevî döneminde
meydana gelen isyanlarda mevalinin katılımı göz önünde bulundurularak onların
tam bir zulüm altında yaşadıklarına dair bir görüş savunulmuştur. Yazar, bu
eserinde mevalinin İslâm öncesinden başlayarak İslâm devletleri içindeki
konumunu incelemiş ve devlet-mevâli ilişkisini ve bu ilişkinin varyantlarını
tespit etmeye çalışmıştır.
Yazar,
“mevâli” kavramını kısaca Müslüman olan gayrı Arap unsurlar şeklinde
tanımlamıştır. Yoğun fetih hareketlerinin yer aldığı Hz. Ömer döneminde
fethedilen bölgelerin bir kısmında yerleşik halkların Arap olmaları, konuyu
daha çok Emevî devleti çerçevesinde işlemeyi gerekli kılmıştır. Nitekim mevâli
nüfusunun arttığı ve onlarla ilgili birçok düzenlemenin yapıldığı süreç daha
çok Emevî iktidarına müsadiftir. Yazara göre mesele, bazı kaynakların
savundukları gibi katı bir ırkçı politika çerçevesinde değerlendirilemeyeceği
gibi, bazı kaynakların ifade ettiği gibi İslâm dininin gereği olan uygulamalar
olarak da değerlendirilemez. Burada uygulanan siyasetin sebepleri ve sonuçları
ırkçılık ve dine bağlılık gibi iki uç sebepten uzak değerlendirilmelidir.
Yazara göre, Emevilerin mevaliye yaklaşımı, devletin resmî politikası olmaktan
ziyade hâkim sınıf ile diğer güç odakları arasındaki rekabetin bir
yansımasıdır.
Yazar, İslâm’dan önce Araplar
arasında “velâ” kavramının kullanımlarını ve bunların İslâm döneminde devam
eden çeşitleri ile İslâm’ın doğuşuyla meydana gelen yeni velâ çeşitlerini
irdelemiştir. Böylece gayrı Arap olan bu kesime neden mevali dendiğinin
sebeplerini tespit etmeye çalışmıştır. Arapların bu kesime koyacak isim
bulamadıkları ve bu yüzden Kur’an’daki bir ayete (Ahzâb 33/5) nispetle mevali
dediklerine dair görüşü eleştirmiş ve bu milletlerin soyları ve millî
kimliklerinin olmayacağının düşünülemeyeceği gerekçesiyle gayrı makul bir
yaklaşım olarak değerlendirmiştir. Diğer bir görüşe göre fethettikleri yerlerde
halkı köleleştirme imkânları varken özgür bıraktıkları için söz konusu kesim
mevali ismini almıştır. Ancak bu görüş de mevâli isimlendirmesini açıklamakta yeterli
olmamaktadır. Nitekim fethedilen yerlerin bazılarının barış yoluyla elde
edilmesi bu görüşü geçersiz kılmaktadır. Diğer bir görüş ise Vagleri’ye ait
olup, kavramın İslâm’dan önce kullanılan câr mevlalığından hareketle ihtida
olayını himaye talebi izlediği için bu ismin verildiği şeklindedir.
Yazar, Araplar için diğer
milletlerin üç şekilde sınıflandırılabileceğini ifade etmiştir. Buna göre
Arapların dışında kalan ve Müslüman olan acemler bir grubu, zimmet ehli olup
Arap hâkimiyetini kabul edenler bir grubu, İslâm hâkimiyetini kabul etmeyerek Müslümanlara
savaş açanlar da diğer grubu teşekkül etmektedir.
Hz.
Peygamber, Arapların kendi içinde meydana gelen köle, kölelikten azad edilmiş
mevali ve hür olan sınıfı bir tutarak toplumu homojen hale getirmeye gayret
etmiştir. Buna örnek olarak yazar, Hz. Peygamber’in, “Cennet üç kişinin özlemi
içindedir: Ali, Ammar ve Selman.” hadisini zikretmiştir. Böylece Hz. Peygamber
tarafından, Arap olmayan Selman, hür olan Ali ve hür kategorisinde sayılmayan
Ammar bir tutulmuştur. Bu durumda Hz. Peygamber’in mevaliye yönelik ayrımcı bir
uygulamasının olmadığı görülmektedir. Sosyal hayatta böyle bir ayrımdan söz
edilemeyeceği gibi idarî olarak da Hz. Peygamber’in böyle bir ayrıma gitmediği
görülmektedir. Onun atamalarında esas olan liyakattir. Bu uygulamalar ilk halifelerce
de benimsenmiş ve mevali, Hz. Peygamber döneminde edindiği konumu sürdürmüştür.
Öte yandan yazar, Arapların diğer milletlerden üstün olduklarını benimseyen
zümrenin Hz. Osman döneminde meydana gelmeye başlayarak, Emevîler döneminde
yaygınlık kazandığını ifade etmiştir. Hz. Ali’nin, kendisine gelen birisi Arap,
diğeri mevaliden olan iki kadına eşit miktarda para verince, Arap olan kadının
itiraz etmesini yazar, toplumda Arap sınıfın kendilerini fatihler olarak daha
fazla hak sahibi gördüklerini gösteren ilginç bir örnek olarak
değerlendirmiştir. Aslında problem Kureyş’in kendisini diğer kabilelerden üstün
görmesiyle başlamış, zamanla kabile üstünlüğünden ırk üstünlüğüne geçiş
yapılmıştır.
Araplar
diğer bölgelerde meskûn halkla kaynaşmış ve Abdülmelik döneminde divanların ve
paraların üzerindeki yazıların Arapçalaştırılması önemli bir değişim süreci olmuştur.
Ancak İran gibi milliyetçi anlayışa sahip olan milletler Araplaşmayı
reddetmişlerdir.
Emevîlerin
mevalilere uyguladıkları bazı politikalar, bu sınıfla Arapların belirgin
biçimde ayrılmalarına sebep olmuştur. Bunların en önemlisi Emevîlerin Müslüman
oldukları halde Arap olmayan bireylerden cizye almaya devam etmeleridir. Bunun
dışında başka vergiler de ihdas edilerek, mevaliler bunlarla yükümlü
tutulabilmiştir. Vergi tahsilinde uygulanan yöntemlerin sert ve cebrî olması
mevali sınıfını rahatsız eden bir durumdur. Haccac’ın mevalileri zorla tehcir
etmesinin de tesiri küçümsenmemelidir. Ömer b. Abdülaziz bu uygulamaların büyük
bir kısmını kaldırarak mevali sınıfını rahatlatmışsa da, ondan sonra sistem,
eski haline dönmekte gecikmemiştir.
Emevî
döneminde sosyal hayatta da Arap-mevali farkından söz etmek mümkündür. Ancak bu
tür rivayetlerde abartılı ifadelerin bulunabildiği göz önünde
bulundurulmalıdır. Üstelik sosyal hayatta meydana gelen tüm sorunları
Emevîlerin tesis ettikleri yasalara bağlamak doğru değildir. Mesela Arapların
kızlarını mevaliyle evlendirmemelerinin devlet eliyle bir yaptırımı yoktur. Sadece
toplumda böyle bir tercihin söz konusu olduğu söylenebilir. Hatta mevalilerin
bile Araplarla yapılan evliliklere olumsuz baktıkları görülmektedir. Yazar, bu
tür rivayetlerin İbn Abdirabbih tarafından rivayet edildiklerine dikkat
çekmektedir ki onun Emevilerin mevali politikaları hakkında genel bir olumsuz
tavır takındığı görülmektedir.
Yazar
idarî hayatta, iddia edilenin aksine, mevalinin yer aldığını ifade etmiş ve
vali, komutan, hacip, kadı, vergi ve zekât memuru olarak görevlendirilen
mevalinin isimleri ve görevlerini sıralamıştır. Özellikle divanlarda yoğun bir
mevali görevlendirmesi söz konusudur. Yazarın vurguladığı bir husus da idareci
ve görevlilerin davranışlarının merkeze rapor edilmesi işinde çalışan divanü’l-berîd
teşkilatında mevali-Arap ayrımının yapılmamasıdır. Yazara göre bu
görevlendirmeler, Emevîlerin kendilerine sadık olan adamlarını sırf Arapçılık
duygusuyla dışlamadıklarını göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
Mevâlinin
zanaatkârlıkta ünlü oldukları bilinmektedir. Ancak yazar, Arapların savaşmaktan
başka bir şey bilmediklerinin iddia edilerek, tüm zanaatların mevaliye
hasredilmesinin doğru olmayacağı yönünde bir uyarıda bulunmuştur. Hadis, Fıkıh,
kıraat, tefsir, Arap şiiri, musiki gibi muhtelif alanlarda mevali, önemli
katkılarda bulunan bir kesimdir. Arap dilbilgisi hususunda ekol kabul edilen
Sibeveyh’in mevaliden olması oldukça dikkat çekicidir. Mevalinin bilhassa hadis
ilminde temayüz ettikleri görülmektedir. Esasen yazar, mevalinin ilmî alanda oldukça
parlak bir kariyere sahip olduklarını vurgulamıştır. Nitekim ortaya çıkan dinî
mezheplerin bir kısmının kurucuları mevaliden olup katılımcıların da büyük bir
bölümü mevalidendir. Dönemin önemli dini gruplarından olan Mu’tezile ve
Cebriyye’nin kurucularının mevaliden oldukları hatırlanmalıdır. Üstelik
Cebriyye’nin dinî yaklaşımlarına Muaviye’nin destek verdiği görülmektedir.
Toplumda
ve toplumla ilgili her meselede bulunması kaçınılmaz olan mevali, devlete karşı
girişilen büyük veya ufak çaplı isyanlarda yer almışlardır. Bu durumu ırkçı bir
anlayışla değerlendirmek mümkün olmamaktadır. Mevali toplumun bir parçasıdır ve
bazı hususlarda Araplardan farklı muamele görmeleri, onlar ve Arapların
etkileşimini engelleyen bir bariyer olmamıştır. Mesela mevaliye has olan
Mihrican ve Nevruz bayramı etkinliklerine Arapların da katıldıkları
görülmektedir.
Mevalinin
iştirak ettiği isyanlar incelendiğinde ise çıkış noktası eşitlik ilkesi olan
isyanlara rağbet ettikleri anlaşılmaktadır. Bu durum Emevî halifelerinin halkla
diyalog kurmak yerine, genellikle baskıyı tercih etmelerinden
kaynaklanmaktadır.
Yazar
İslâm tarihi okuyucu ve araştırmacılarının ihtiyatlı karşılaması gereken
rivayet türlerini ortaya koymuş ve kasıtlı olarak bazı rivayetleri esas alarak
keyfî yorumlamalarda bulunmaya karşı uyarıda bulunmuştur. Sübjektiflikten
kurtulamamanın daha çok eski kuşak oryantalistlerde görüldüğünü ifade eden
yazar, mevali hususunu esas alarak objektif bir tutumun gereğini ortaya
koymuştur.
[Kureyş’in kendisini diğer kabilelerden üstün görmesiyle başlamış, zamanla kabile üstünlüğünden ırk üstünlüğüne geçiş yapılmıştır] peki neden Kureyş kendisini diğer kabileler den üstün görüyordu ?
YanıtlaSil[Mesela Arapların kızlarını mevaliyle evlendirmemelerinin devlet eliyle bir yaptırımı yoktur. Sadece toplumda böyle bir tercihin söz konusu olduğu söylenebilir. Hatta mevalilerin bile Araplarla yapılan evliliklere olumsuz baktıkları görülmektedir.] Zengin kadın fakir adam ile evlenmek sedece filmlerde 🙄 aslında bu Arap kızların tepkisi bana Hz Zeynep ile Zayid meselesi hatırlatıyor..... Acaba gerçek sebepler nedir ? Farklı ırktan/kabile ten dolayi yoksa farklı sınıflardan dolayı?
İşi ekonomiye bağlayacaksın yine sanırım. :)
YanıtlaSil🙂 Hocam aslında demek istediğim insanoğlunun tek meselsi güçtür...Gücü elde edip diğerlerinden üstün olup, diğerleri kendisine bağımlı kılıp, onların kaderlerini takdir etmek yani Rableşmek istemektedir. ve gücü elde etmek için ekonomi en etkili ve önemli bir faktördür. Güç başka yollardan da elde edilebilir : bazen bilgiyle ,bazen politika ile , bazen yetenekle, bazen silahla. ırki üstünlük de arkasında bir sürü sebep olabilir ama bunlarin arkasında tek sebep güçtür. İki kişi, kadın erkek arasındaki ilişki bile güç dengesi (balance of power/ توازن القوى) üzerine. Vallahu Alam hocam . Benimki sedece bir yorum 😊
SilKureyş'in başından beri siyasi bir üstünlüğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslam'dan önce de durum böyleydi. Bunun kültürel, sosyal, "ekonomik" birçok nedeninden söz edilebilir. İkinci soru daha zor :) Sınıf farklılıkları -istemesek de- hayatın bir gerçeği. Burada mevalinin kendine özgü, Arapların da kendine özgü bir sınıf olduklarını, bu durumun yasalarla ve devlet eliyle değil toplumda farklı grupların yaşamasının zamana yayılmış bir sonucu olduğunu söyleyebilirim ancak. En azından benim kitaptan anladığım buydu. Sınıflaşmanın ekonomik boyutunu tespit etmeyi işin uzmanına bırakıyorum :)
YanıtlaSil